Para Dergisi 17.07.2023

Temmuz 17, 2023

Hidrojen ile Türkiye’ye enerji ihracatçısı olma yolu açılabilir

Hidrojen teknolojileri stratejisi ve yol haritasını belirleyen Türkiye, bölgesel hidrojen ekonomisine geçişin ilk adımlarını atıyor. Peki Türkiye’nin enerji ihracatçısı olmasının yolu, yeşil hidrojenden geçiyor olabilir mi?
17.07.2023 13:34GÜNCELLEME : 17.07.2023 13:34

PARA ENERJİ/ HÜLYA GENÇ SERTKAYA Hidrojen teknolojileri stratejisi ve yol haritasını belirleyen Türkiye, bölgesel hidrojen ekonomisine geçişin ilk adımlarını atıyor. Bu amaçla ilk hidrojen vadisi kuruluyor. Yeşil hidrojen üretim teknolojilerinin en kritik ekipmanlarında dışa bağımlılığı sona erdirecek hamleler yapılıyor. Hidrojende “üretici, ihracatçı ve teknoloji geliştirici” olabileceğine dikkat çekilen Türkiye’nin küresel hidrojen pazarında güçlü bir oyuncu olabileceği ifade ediliyor. Ülkenin enerji ihracatçısı olmasının yolunun yeşil hidrojenden geçtiğinin altı çiziliyor…

Bölgesel hidrojen ekonomisine geçişin ilk adımlarını atarak hidrojende yol haritasını belirleyen Türkiye, ilk hidrojen vadisini ve ilk yeşil endüstri bölgesini kuruyor. Sanayi ölçekli yerli yeşil hidrojen tesislerinin kurulmasıyla yeşil hidrojen üretim teknolojilerinin en kritik ekipmanlarında dışa bağımlılık sona erecek. Türkiye’nin enerji ihracatçısı olmasının yolu, yeşil hidrojenden geçiyor.

İklim şartlarında yaşanan olumsuzluklar nedeniyle birçok ülke doğal kaynaklardan elde edilen yeşil ve yenilenebilir enerjiye yöneldi. Onlardan biri de hidrojen oldu. 2021 yılı itibarıyla dünyada yaklaşık 70 milyon ton hidrojen tüketimi gerçekleştiği ifade edilirken, bu miktarın 2050 yılına kadar 500 milyon tonu geçmesi bekleniyor. Birçok ülke geleceğin yakıtı olarak görülen hidrojeni, elektrik üretiminde karbonsuzlaştırma çalışmalarında “çıkış yolu” olarak belirlerken, sıfır karbon hedefi doğrultusunda hidrojen birçok ülkenin enerji strateji programına girdi bile.

Sürdürülebilir enerji geleceğine katkısı nedeniyle “hidrojeni” öncelikli alanlardan biri olarak ilan eden Türkiye de bu ülkelerden oldu. Ekonomik kalkınma ve 2053 net sıfır karbon emisyonu hedefleri doğrultusunda hidrojen kullanarak karbon sıfır bir ekonomi modeli oluşturmayı hedefleyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB), bu amaca ulaşmak için Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası’nı yayınladı. Yol haritasında hidrojenin üretilmesi, depolanması ve kullanımı açısından yapılması gerekenler ihtiyaçlar halinde belirlenerek, her bir ihtiyaç için çözüm önerilerine yer verildi. Özellikle elektrolizör ve yakıt hücresi gibi teknolojilerin yerli olarak geliştirilmesinin önemi vurgulanarak, yerli ve milli bir araştırma, teknoloji geliştirilmesine yönelik destek ve uygulama programının oluşturulması için spesifik hedefler konuldu. Strateji ve yol haritasında yeşil hidrojen üretim maliyetini 2035’e kadar 2,4 ABD doları/kgH2’nin altına, 2053’e kadar 1,2 ABD doları/kgH2’nin altına düşürmek, elektrolizör kurulu güç kapasitesinin 2030’da 2 GW’a, 2035’te 5 GW’a ve 2053’te 70 GW’a ulaşmasını sağlamak” öne çıkan hedefler oldu.

ÖZEL HİDROJEN BÖLGELERİ İLAN EDİLMELİ

Hidrojenin geleceğin yakıtı olma yolunda teknolojik gelişimini sürdürdüğü bu dönemde biz de PARA Dergisi olarak Türkiye’nin hidrojen potansiyeli, bu potansiyeli ortaya çıkarmak için atılan adımlar, çizilen yol haritaları, teknoloji geliştirme hamleleri ve hayata geçirilen önemli projeleri, hidrojen ekosisteminin geliştirilmesinin yaratacağı fırsatları haberleştirdik.

Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları açısından oldukça zengin bir ülke olduğu, özellikle güneş ve rüzgar enerjisi gibi kaynaklarda henüz kullanılmayan çok önemli potansiyelin bulunduğuna dikkat çekilirken, bunun Türkiye’ye yeşil hidrojen üretimi konusunda önemli avantajlar sağlayacağı vurgulanıyor. Öyle ki, Türkiye’nin “enerji ihracatçısı” ülke olabilmesinin sadece yeşil hidrojenle mümkün olduğunun altı çiziliyor. Türkiye’nin Avrupa için yeşil hidrojen tedarikçisi ve Orta Doğu ülkelerinden Avrupa’ya uzanan hidrojen ticaretinde ise enerji koridoru olabileceği belirtiliyor. Özellikle demirçelik, rafineri, petrokimya, lojistik, çimento, cam gibi emisyonu yüksek sektörlerde yeşil hidrojen üretimi ve tüketimini özendirecek mekanizmaların bir an önce hayata geçirilmesi gerektiği kaydediliyor. Türkiye’nin 2053 yılı net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmesi için üretilen yeşil hidrojen ve türevlerinin karbonsuzlaşmada çok kritik rollerinin olduğu vurgulanarak, sadece yeşil hidrojen üretimi için elektrik üretecek rüzgâr enerji santrali (RES) ve güneş enerji santrali (GES) izinleri, teşvikler ve fonların ülkeyi dünya rekabetinde tutacağı ifade ediliyor. Türkiye’nin ilk hidrojen vadisi kurulurken, özel hidrojen üretim bölgeleri ilan edilmesi gerektiği dile getiriliyor. Ayrıntılar haberimizde…

EKONOMİYE YILLIK KATKISI 6-8 MİLYAR DOLAR

Çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanan raporlar, Türkiye’nin hidrojen potansiyelini ortaya koydu. Bunlardan biri 2022 yılı sonunda Shura Enerji Dönüşüm Merkezi’nin, Bilkent Enerji Politikaları Araştırma Merkezi ve Alman Enerji Ajansı (dena) iş birliğiyle hazırladığı “Türkiye’nin Yeşil Hidrojen Üretim ve İhracat Potansiyelinin Teknik ve Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi” raporu oldu. Bu rapor; Türkiye’nin 2050’de yıllık 3.4 milyon ton yeşil hidrojen üretme potansiyeline, yıllık 1.5-1.9 milyon ton hidrojen ihracatı potansiyeline işaret etti. Tekno-ekonomik değerlendirmeye göre 3.4 milyon ton yeşil hidrojen üretimi için 2050’ye kadar toplam 85 ile 119 milyar dolar arası yatırım gerektiğine dikkat çekilen raporda, 2050’de yeşil hidrojenin Türkiye ekonomisine katkısının yıllık 6-8 milyar dolar arasında gerçekleşeceği vurgulandı. Rüzgâr ve güneş kaynaklı elektrik kullanan alkalin ve PEM elektrolizör teknolojileri için yeşil hidrojen üretim maliyetlerinin 2050’ye kadar kilogram başına 4,14-5,17 dolardan, 1,38-2,46 dolara kadar düşebileceği kaydedildi. Hidrojen üretim potansiyelleri için sadece yenilenebilir enerji kullanımını dikkate alarak hazırlanan raporda, 2050’ye kadar imalat, doğal gaz ve ulaştırma sektörlerinin toplam enerji talebinin yüzde 10 ile yüzde 5’inin yeşil hidrojenle ikame edilmesi halinde, yıllık 1 ile 2 milyon ton yeşil hidrojen yurtiçi talebi ortaya çıkacağı belirtildi. Rapora göre ulaştırma sektörü 2050’ye kadar yurtiçi talebin yarısını oluşturacak. Bu süre içinde hidrojen talebinin dörtte 1’i sanayi, geriye kalan kısım ise yeşil hidrojenin doğal gaz şebekesine karıştırılması yoluyla kullanılacak.

HİDROJEN ÜRETİM TEKNOLOJİLERİ

Hidrojen, zehirli olmayan, tükenmez ve temiz bir enerji taşıyıcısı. Depolanabilen, taşınılabilen ve diğer enerji türlerine dönüşebilen bir gaz. Hidrojen üretimi için birincil enerji kaynağına ihtiyaç duyuluyor. Bu kaynakların türüne göre hidrojen üretimi çeşitlendiriliyor. Hidrojen yenilenebilir enerji ile elde edilmesi halinde “yeşil hidrojen”, fosil yakıtlardan karbondioksit (CO2) yakalama sistemleri kullanılarak üretilirse “mavi hidrojen”, fosil yakıtlardan piroliz gibi prosesler ile CO2 olmadan üretilirse “turkuaz hidrojen”, nükleer enerjiyle üretilirse “pembe hidrojen”, doğal gazın reformasyonundan elde edilirse “gri hidrojen” ve gazlaştırma yöntemiyle kömürden CO2 yakalamadan elde edilirse “kahverengi hidrojen” olarak tanımlanıyor. Karbondan arındırılmış hidrojen üretimi, emisyon azaltma hedeflerine ulaşma açısından önem taşıyor. Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) Başkanı Prof. Dr. Abdulkadir Balıkçı, hidrojenin birçok farklı kaynaktan üretilebilmekle beraber bugün için en yaygın yöntemin dünyadaki hidrojen üretiminin yaklaşık yüzde 50’sini de oluşturan doğal gazın buharlı reformasyonu olduğunu söyledi. Balıkçı, bununla birlikte, son yıllarda suyun elektrolizi ile temiz (yeşil) hidrojen üretimine yönelik çalışmaların sayısında da artış yaşandığını kaydetti. 2021 yılı itibarıyla dünyada yaklaşık 70 milyon ton hidrojen tüketimi gerçekleştiğine dikkat çeken Balıkçı, bu miktarın 2050’ye kadar 500 milyon tonu geçmesinin beklendiğini vurguladı.

2030’DA TÜKETİMİN 180 MİLYON TON OLMASI ÖNGÖRÜLÜYOR

2021 yılı sonu itibarıyla dünyadaki toplam hidrojen talebinin yaklaşık 94 milyon ton (Mt) civarında olduğunu vurgulayan SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Araştırma Koordinatörü Hasan Aksoy, bu hidrojen üretiminin yüzde 96’sının fosil yakıtlardan sağlandığı, sadece yüzde 4’ünün temiz hidrojen üretimi olduğunun altını çiziyor. Fosil yakıtlardan üretilen yüzde 96’lık kısmın büyük bölümünü doğal gaz ile üretilen hidrojenin oluşturduğuna dikkat çeken Aksoy, “2030 yılında bugünkü 94 Mt (milyon ton) üretim ya da tüketimin 180 Mt’ye ulaşabileceği öngörülüyor. İlave üretimin büyük bölümünün yeşil hidrojenden geleceği tahmin ediliyor. Özellikle Avrupa Birliği, yüzyılın ortasına kadar hedeflenen net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmada ve yaşanılan enerji krizinin çözümünde yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve elektrifikasyonun azami kullanılmasının en öncelikli çözümler olacağı görüşünde birleşiyor. Fakat yüksek ısı gerektiren proseslere sahip sanayi sektöründe elektrifikasyonun yetmediği alanlarda, Rusya’dan ithal edilen doğal gaza ikame olarak yeşil hidrojen üzerinde odaklanılıyor. Halihazırda, Avrupa Birliği yeşil mutabakat “Fit for 55” paketi kapsamında 2030’a kadar 5.6 Mt yeşil hidrojen üretimi öngörüyordu. 2022 Mayıs’ta yayınlanan “REPowerEu” eylem planı kapsamında ise buna ilave olarak 15 Mt yeşil hidrojen üretimi hedeflendi ve toplamda 20 Mt yeşil hidrojen tedariki planlanıyor. Avrupa Birliği bu miktarın 10 Mt’luk kısmını kendi içinde üretmeyi, diğer 10 Mt’luk kısmını ise ithal etmeyi planlıyor. Böylelikle Rusya’dan alınan doğal gazın ikame edilebileceği belirtiliyor. Uluslararası Enerji Ajansı net sıfır senaryosunda ise 2050’de 530 Mt’luk küresel hidrojen üretimine ihtiyaç olacağı ifade ediliyor” dedi.

Bu arada REPowerEU Eylem Planı’nda elektrolizör kapasitesinin 65-80 GW olması öngörüldü. Almanya’nın 2030 yılı elektrolizör kapasite hedefi 10 GW. Bu kapasitenin desteklenmesi için 20 TWh gibi bir yenilenebilir enerji kaynağına ihtiyaç var. İspanya’nın 2030 yılı elektrolizör kapasite hedefi 4 GW.

“ÖNCELİKLİ KULLANIM ALANLARI BELİRLENMELİ”

Aksoy, hidrojenin sektörel tüketim öngörülerine de değiniyor. Türkiye’de mevcut durumda halihazırda rafineri ve kimya gibi bazı sektörlerde hidrojenin doğrudan hammadde olarak kullanıldığına dikkat çeken Aksoy, bu hidrojenin tamamının fosil yakıtlardan üretilen hidrojen olduğunu kaydediyor. Yeşil hidrojenle ilgili pilot proje denilebilecek projelerin başladığını belirten Aksoy, “Yeşil hidrojen ve türevleri fosil yakıtlara ikame olarak imalat sanayi, ulaştırma ve elektrik sektörlerinde ya da doğal gaza doğrudan belirli bir oranda karışım yoluyla kullanılabiliyor. Rafineri ve kimya sektöründe, cam, seramik, demir-çelik, çimento, gübre gibi sektörde kullanılacağını öngörüyoruz. İlerleyen aşamada, ulaştırma sektöründe özellikle uzun mesafe taşımacılığında kullanılması bekleniyor. Yaptığımız analizlerde, Türkiye’nin 2053 yılı net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmesi için üretilen yeşil hidrojen ve türevlerinin karbonsuzlaşmada çok kritik rollerinin olduğunu görüyoruz. 2053 yılında öngörülen bin 200 TWh’lik Türkiye toplam enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 15’inin yeşil hidrojen ve türevlerinden sağlanabileceğini hesapladık. Türkiye için öncelikli kullanım alanlarının belirlenmesi ve bu sektörlerde yeşil hidrojen ekosisteminin gelişmesini sağlayacak finansal ya da piyasa temelli desteklerin oluşturulması önemli olacak. Özellikle halihazırda hidrojen tüketen sanayi sektöründe yeşil hidrojene geçiş, vergi avantajları ya da doğrudan teşviklerle desteklenebilir. Bu aynı zamanda sınırda karbon düzenleme mekanizmasının ihracatımıza olan olumsuz etkilerini de azaltacaktır. Ulaştırma sektöründe özellikle uzun mesafe taşımacılıkta kullanımının da önemli olacağını düşünüyoruz. Bunların yanında elektrolizör teknolojilerinin Türkiye’de yerli olarak üretilmesi için gerekli. Ar-Ge çalışmalarına destek verilmesi, kamunun ve özel sektörün Türkiye’nin otomobil projesinde olduğu gibi öncülük etmesi önemli bir kaldıraç olabilir. Ülkeler arası kurulacak iş birliklerinin de teknoloji, bilgi, birikim transferi açısından çok yönlü faydalar sağlayacağını söyleyebiliriz” şeklinde konuştu.

KARBON AYAK İZİ EN DÜŞÜK TEKNOLOJİ YEŞİL HİDROJEN

Şimdi de hidrojen teknolojilerinde karbon ayak izi ve maliyet konusuna bir göz atalım. Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası’na göre; karbon ayak izi en düşük teknoloji yeşil hidrojen (<1 kgCO2/kgH2) olurken, bunu pembe hidrojen (<2 kgCO2/kgH2), turkuaz hidrojen (<3 kgCO2/kgH2) ve mavi hidrojen (<4 kgCO2/kgH2) izledi. Karbon ayak izi en yüksek teknolojiler, doğal gaz (8-10 kgCO2/kgH2) ve gazlaştırma (>20kgCO2/kgH2) oldu. Maliyetlere bakıldığında ise karbon ayak izi düşük teknolojilerin maliyetinin yüksek olduğu görülüyor. Maliyetler açısından 4-9 ABD doları /kgH ile yeşil hidrojen ilk sırada yer alırken, bunu 3,5-7 ABD dolar/kgH ile pembe hidrojen, 1,25-2,20 ABD doları/kgH turkuaz hidrojen, 1,5-3 ABD dolar/kgH mavi hidrojen izliyor. Gri hidrojenin maliyeti 0,5-1,70 dolar/kgH, kahverengi hidrojenin 1-2,2 dolar/kgH olarak dikkat çekiyor. Bilindiği üzere Türkiye’in hidrojen teknolojileri yol haritasında yeşil hidrojen üretim maliyetinin 2035 yılına kadar 2,4 ABD dolar/kgH2’nin altına indirilmesi hedefleniyor. Yol haritasında; yenilenebilir enerji santralleri ile bütünleştirilmiş hidrojen üretim tesislerinin kurulmasının; verimlilik, depolama, iletim ve maliyet açısından önemli avantajlar sağlayacağı vurgulanıyor. Uygun maliyetli yeşil hidrojen üretimi için rüzgâr, güneş ve hidroelektrik enerjisi potansiyeli yüksek sahaların hidrojen üretim bölgeleri olarak belirlenmesinin önem arz ettiği kaydediliyor. Ayrıca kullanım fazlası elektriğin hidrojen olarak depolanabileceği pilot “pompaj depolamalı Hidroelektrik Santrali (HES)” hidrojen üretim uygulaması gerçekleştirileceği ifade ediliyor.

“TÜRKİYE İÇİN ÖNEMLİ BİR FIRSAT OLACAK”

Yeşil hidrojenin üretim maliyetlerinin henüz istenilen seviyelere düşmediğini dile getiren Hasan Aksoy, hem yenilenebilir enerji maliyet düşüşleri hem elektrolizörlerin yatırım maliyetlerinin önümüzdeki dönemde düşmesiyle, yeşil hidrojen üretim maliyetinin düşmeye devam edeceği görüşünde. Büyük ölçekli yerli elektrolizör teknolojisinin bulunmamasının önümüzdeki süreçte çözülmesi gereken diğer bir zorluk olabileceğini belirten Aksoy, “Olası yatırımlardaki finansman maliyeti, yeşil hidrojen üretim maliyetini etkileyen diğer önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Mevzuat ve önceliklerin belirlenmesi konusunda hızlı adım atarak belirsizlikleri gidermeliyiz. Burada bahsedilen tüm zorlukların çözülebileceğini ve yeşil hidrojen üretiminin Türkiye için önemli bir fırsat olacağını düşünüyoruz” dedi.

Yeşil Hidrojen Üreticileri Derneği (H2DER) Genel Sekreteri Fatih Kuşçu, hidrojenin maliyetinin, hedeflendiği gibi net hesaplanabilir durumda olmadığını vurguladı. ABD’nin kendi eyaletleri arasında standart oluşturamadığını vurgulayan Kuşçu, şöyle devam etti:

“100 milyonlarca dolarlık teşvik paketi açıkladılar. Rakamlar, kg değil, yüzdeler üzerinden sunuluyor. Yani, toplam üretimin belli bir yüzdesi karşılığında vergi indirimi öngörüyorlar. AB’ye gelince, pazarın hızla oluşması isteniyor. AB, milyar euro sermayeli Avrupa Hidrojen Bankası kurulumunu, salt bu yüzden kararlaştırdı. Piyasasının oluşup, yeşil hidrojen pazarının, ticaretinin dolayısıyla kullanımının yaygınlaşması hedefi var. Bu bir tercih değil zorunluluk.”

“KAZAN-KAZAN ORTAKLIKLAR KURULABİLİR”

TÜBİTAK-Marmara Araştırma Merkezi Başkan Danışmanı, İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Mühendisliği Fakültesi ve Bilim, Teknoloji, Toplum Programı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. İskender Gökalp, Türkiye’nin hidrojen serüveninin başında olduğunu vurguladı. Türkiye’nin önünde iki yol olduğunu ifade eden Gökalp, bunlardan ilkinin kendi özel koşullarını kullanarak orijinal bir hidrojen stratejisi oluşturmak olduğunu dile getirdi. Gökalp, “Mesela, 20 milyar tonu aşan linyit rezervlerimizden gazlaştırma yolu ile hidrojen üretmek, oluşan CO2’yi yakalayacak ve değerlendirecek teknolojileri geliştirerek bu hidrojeni yeşilleştirmek; bor rezervlerimizi kullanarak hidrojeni depolayacak ve taşıyacak teknolojiler geliştirmek; hidrojeni yakma ve yakıt pillerinde kullanma teknolojilerini geliştirerek sanayi ve ulaştırma sektörlerini karbonsuzlaştırmak. İkinci yol, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak suyun elektrolizi ile doğrudan yeşil hidrojen üretmek. Buradaki darboğaz elektrolizör teknolojisine sahip olmamamız. Hidrojen Vadisi ve Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Platformu gibi projeler, orta ve uzun dönemde bu konuda ilerlememizi sağlayacak. Süreci hızlandırmak için, küresel elektrolizör üreticileri ile kazan-kazan tipi ortaklıklar da kurulabilir” diye konuştu.

“YENİLİKÇİ ÜRÜN TEKNOLOJİLERİ GELİŞTİRİYORUZ”

Yaptıkları çalışmalara da değinen Prof. Dr. Gökalp, Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) ortaklığı ile Çayırhan havzasında 10 MWtermik gücünde linyit gazlaştırma tesisinin kurulmasının bunlardan biri olduğunu dile getirdi. Projenin ilerideki aşamalarında CO2 yakalanması ve gazlaştırma sürecinde kullanılması da devreye gireceğini belirten Gökalp, şunları kaydetti:

“Linyit gazlaştırması ile elde edilen sentetik gazın ve hidrojenin gaz türbinlerinde ve endüstriyel yakıcılarda yakılması çalışmaları da TÜBİTAK MAM, TÜBİTAK SAGE, EÜAŞ, GAZMER/GAZBİR, PROSİS Mühendislik ve İGDEAS A.Ş ortaklıkları ile sürdürülüyor. Paralel olarak, hidrojenin depolanmadan ve taşımadan üretildiği yerde kullanılmasını sağlayacak yenilikçi üretim teknolojileri geliştiriyoruz. Bu teknolojilerin savunma sanayinde kullanılma olasılıkları da çok yüksek. Hidrojenin doğal gaza güvenli bir şekilde karıştırılmasını sağlayacak oranlarının tespit edilmesi ve bu karışımın hem var olan doğal gaz boru hatlarında taşınması hem de evsel ocaklar, kombiler, seramik ve çimento sanayi gibi uygulama alanlarında kullanılması için çeşitli paydaşlarla çalışmaları sürdürüyoruz. Bu çalışmalar sayesinde, Türkiye’nin hidrojen teknolojileri konularında yenilikçi teknoloji üretme ve gereken uzmanlık seviyesinde insan kaynağı yetiştirme yetkinliklerinin artırılmasını hedefliyoruz. Bu son konunun Türkiye’nin geleceği için en önemli unsurlardan biri olduğunun altını çizmek isterim; yetiştirdiğimiz gençleri yurtdışına kaptırmamak, eğitimleri için gitseler bile mutlaka geri dönmelerini sağlamak da hepimizin seferberlik alanlarından biri olmalı.”

“KÖKLÜ DEĞİŞİMLERE İMZA ATILMASI ŞART”

Türkiye’nin yeşil hidrojen ihracatçısı ülke olabileceği, özellikle AB’ye ihracat yapabileceği ifade ediliyor. Hidrojen enerjisi teknolojileri alanında sürdürülen akademik çalışmalar ve ticari faaliyetlerin kazanımların ardından 2007’de kurulan Teksis İleri Teknolojileri’nin Genel Müdürü Hüseyin Devrim, birincil enerji kaynaklarında yüzde 70 ithalata bağımlı olan Türkiye’nin, “enerji ihracatçısı” ülke olabilmesinin sadece “yeşil hidrojen” ile mümkün olduğunu vurguladı. Türkiye’nin 2053’te net sıfır hedefine ulaşabilmesi için enerji üretimi ve tüketiminde köklü değişimlere imza atmasının şart olduğunu dile getiren Devrim, “Özellikle de demirçelik, rafineri, petrokimya, lojistik, çimento, cam gibi emisyonu yüksek sektörlerde yeşil hidrojen üretimi ve tüketimini özendirecek mekanizmaları bir an önce hayata geçirmemiz gerekiyor. Bu sektörler aynı zamanda Türkiye’de üretimin ve istihdamın belkemiği olan sektörler arasında yer alıyor. Gelecek yıldan itibaren Yeşil Mutabakat’a ilişkin zorunlulukların, AB ülkelerine ihracat yapan bu ve benzeri sektörleri etkileyeceğini şimdiden görüyoruz. Son bir yılda enerji ve emisyon yoğun sektörlerde, yeşil hidrojen üretimine yönelik dikkat çeken bir farkındalık bulunuyor. Bu farkındalığın kamu otoritesi tarafından sistemli şekilde teşvik edilmesi şart. Kaldı ki geçen yıl Ekim’de Almanya ile imzaladığımız Yeşil Hidrojen Niyet Mektubu’na göre ihracat taahhütlerimizi yerine getirecek üretimi yapmamız gerekiyor” diye konuştu.

“HİDROJEN TİCARETİNDE TÜRKİYE ENERJİ KORİDORU OLABİLİR”

Sabancı Üniversitesi IICEC Direktörü Bora Şekip Güray, Türkiye’nin hidrojende önemli bir oyuncu konumuna ulaşabilmek için çok büyük potansiyeli olduğunu vurgulayarak, teknolojiye yönelik çalışmaların geniş bir ekosistem içerisinde ve iş birlikleriyle gelişiminin, Türkiye’nin hidrojen geleceğinde küresel ve bölgesel rol alması için en önemli fırsat alanlarının başında geleceğini kaydetti.

Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları açısından oldukça zengin bir ülke olduğunu, özellikle güneş ve rüzgâr enerjisi gibi kaynaklarda henüz kullanılmayan çok önemli potansiyelin bulunduğuna dikkat çeken SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Araştırma Koordinatörü Hasan Aksoy, bunun Türkiye’ye yeşil hidrojen üretimi konusunda önemli avantajlar sağladığının altını çizdi. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya gereği üretilen yeşil hidrojenin maliyetinin avantajlı olduğunu vurgulayan Aksoy, yeşil hidrojenin en önemli talep merkezi Avrupa kıtasına yakın olmanın da getirdiği avantajlar olacağını ifade etti. Aksoy, “İleride Türkiye’den Avrupa’ya olası yeşil hidrojen ihracında, hidrojenin taşınmasının getirdiği göreceli maliyet avantajları Türkiye’nin hidrojen ticaretinde önemli bir aktör olmasını sağlayabilir. Orta Doğu ülkelerinden Avrupa’ya uzanan hidrojen ticaretinde ise Türkiye, bir enerji koridoru görevi üstlenebilir. Önümüzdeki süreçte Ar-Ge çalışmaları da elbette çok önemli olacak. Özellikle elektrolizörlerin Türkiye’de üretilmesi ya da ilk aşamada kritik parçalarının üretilmesi, önemli bir katma değer sağlayacaktır. Bu noktada, aynı Türkiye’nin otomobili Togg’un bataryasında olduğu gibi uluslararası iş birliklerinin kurulması ve teknoloji transferi de değerlendirilebilir” dedi.

“HER YIL 20 MİLYAR DOLAR CARİ FAYDA ÜRETİLEBİLİR”

Türkiye’nin rekabetçi şekilde temiz enerji üretebileceğinin açık olduğunu dile getiren H2DER Yeşil Hidrojen Derneği Genel Sekreteri Fatih Kuşçu, rüzgâr ve güneş gibi enerji kaynakları bakımından zengin bir ülke olan Türkiye’nin AB’nin yeşil hidrojen ihtiyacının belirli bir kısmını karşılayacak ülkeler arasında yer aldığını kaydetti. Türkiye’nin yenilenebilir enerji üretimini artırmanın cari açığı olumlu etkilediğini belirten Kuşçu, sadece 2021 yılı verilerine göre yenilenebilir enerji kaynakları sayesinde Türkiye’nin enerji ithalatının bir yılda 7 milyar dolar azaldığını ifade etti. “Yani yenilenebilir enerji kaynaklarımız sayesinde cari açık sadece bir yılda 7 milyar dolar azaldı” diyen Kuşçu, 2050 yılına gelmeden, her yıl en az 20 milyar dolar cari fayda üretmenin mümkün olduğunu vurguladı.

Net sıfır emisyonlu bir ekonomiye ulaşmada yeşil hidrojen ve türevlerinin yerli olarak üretilmesinin Türkiye’nin enerji bağımsızlığı için de önemli bir kazanç olacağını vurgulayan Hasan Aksoy ise üretilen yeşil hidrojenin başka coğrafyalara ihraç edilmesinin de hidrojen ekosistemi için bir kaldıraç olabileceğini ifade etti. Aksoy, “Her iki durumda Türkiye ekonomisine katma değer sağlayacak. Bu bağlamda, geçtiğimiz aylarda yayınlanan Türkiye hidrojen stratejisi dokümanının önemli bir ilk adım olduğunu düşünüyoruz” dedi.

“TÜRKİYE AB HİDROJEN PAZARINA GİRMELİ”

Türkiye’nin AB hidrojen pazarına girmesinin önemine dikkat çekiliyor. Prof. Dr. İskender Gökalp’e göre, Türkiye’nin hidrojen üretimi ve ihracatı potansiyelini artırmak için önemli noktalardan biri Batı Karadeniz kıyıları. Türk Akım doğal gazının Kıyıköy’de karaya çıktığı, o kıyıların Türkiye’de denizüstü rüzgâr enerjisi için en uygun yer olduğu, Trakya’dan AB ülkelerine gaz ihracatı için boru altyapısısın bulunduğu göz önüne alınırsa, denizüstü rüzgâr enerjisinden sağlanacak yenilenebilir elektrik ile deniz suyunun elektrolizi sayesinde elde edilecek yeşil hidrojen uygun oranlarda Türk Akım doğal gazına katılarak AB ülkelerine ihraç edilebilir. Bu yaklaşım saf hidrojeni kabul edebilecek boru hatlarının kurulmasını beklerken, Türkiye’nin bir an önce AB hidrojen pazarına girmesini ve Türkiye hidrojen stratejisinin, çeşitli paydaşları bir araya getirerek, somut ve kuvvetli bir şekilde hayata geçirilmesini sağlayabilir.

H2DER Genel Sekreteri Kuşçu da Türkiye’nin AB enerji sistemi içinde yer alması gerektiğini vurguladı. Mevcut boru hatlarının kullanımının saf hidrojen için uygun olmadığını dile getiren Kuşçu, European Hydrogen Back Bone içinde, yeşil hidrojene özel yeni boru hatlarının eklenmesinin planlandığını kaydetti. Türkiye’nin de bu planlamaya uymak durumunda olduğunu vurgulayan Kuşçu, “European Hydrogen Back Bone, Avrupa Birliği’nin hidrojen sevkiyatında kullanabileceği boru hatlarını gösteren harita. Bu haritada, doğal gaz boru hatlarının hidrojen karışımıyla kullanılabilir olanları, dönüştürülmesi gereken boru hatları ve yeni yapılacak hidrojene özel boru hatları yer alıyor. Hatlar, Türkiye’nin kuzey batı sınırında, Bulgaristan ve Yunanistan’da uçları açık olarak gösteriliyor ve Türkiye’nin mevcut AB uzantılı boru hatları dahi gösterilmiyor. Türkiye, AB enerji sistemi içinde yer almalıdır. Bunun başlangıç aşamalarından biri European Hydoregen Back Bone- Avrupa Hidrojen Omurgası haritasında yer verilmesidir” dedi.

YENİ İŞ MODELLERİ DEĞERLENDİRİLECEK

Yeşil hidrojen ekosisteminin gelişiminin yeni iş modellerini de gündeme getireceği ifade ediliyor. PwC Strategy&Direktörü Cem Çamlı, Türkiye’de gelişecek yeşil hidrojen ekosisteminde özellikle teknoloji, makine imalat, enerji, doğal gaz dağıtım ve lojistik oyuncularının yanı sıra özel yatırımcıların ve enerji yoğun sektörlerdeki öncü sanayi devlerinin başlıca aktörler olmasını beklediklerini söyledi. Bu oyuncuların yetkinliklerine bağlı olarak, hammadde tedarikinden, elektrolizör ve ekipman imalatına, üretime (yerel tüketim ve ihracat odaklı), dağıtıma ve perakende satışa kadar değer zincirinde yeni iş modellerini değerlendireceklerini vurgulayan Çamlı, “Bugün itibarıyla ortaya çıkan ilk pilot projelere ek olarak Türkiye’de birçok enerji oyuncusu yeşil hidrojen üretim yatırımları için değerlendirmelerine devam ediyor. İlk projelerde, özellikle müşteri tarafında rafineri, demir-çelik, lojistik ve kimya gibi enerji yoğun müşterileri belirlemek ve yatırım fizibilitesini dikkatli analiz etmek projenin ticari başarısı için kritik. Almanya’daki 120’den fazla pilot yeşil hidrojen projesine karşın, Türkiye’de rafineri alanında, enerji üretiminde ve doğal gaz verimliliği alanlarında ölçekli projelerin yeni ortaya çıkmaya başladığını biliyoruz. Yatırım maliyetleri, gelişen elektrolizör, depolama teknolojileri ve mevcut doğal gaz dağıtım altyapılarının yeşil hidrojen için düzenlenmesi ile düşecektir. Müşteriler tarafında ise Avrupa’ya ihracat yapan enerji yoğun sektörleri etkileyecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması nedeniyle talebin ivmelenmesini bekliyoruz” diye konuştu.

“NE GEREKİYORSA YAPMALIYIZ”

ASPİLSAN Enerji Genel Müdürü Ferhat Özsoy, Türkiye’de pazarın gelişmesi, hidrojen ekosistemine yeni oyuncuların ve alt bileşen geliştiricilerinin katılması, bu alanda verilecek devlet teşvikleri, şirketlerin geleceğe dönük yapacağı yeni yatırımlar ve hepsinin ötesinde ileriye yatırım yapma bilincinin tüm toplum tarafından benimsenmesi gibi etkenlerin bir araya gelmesiyle birlikte Türkiye’nin bu alanda dünyada teknoloji geliştiren başlıca ülkeler arasında önemli bir yer edinebileceğini vurguladı. Türkiye’nin jeopolitik konumu, Orta Doğu ile Avrupa arasında enerji geçiş bölgesinde olması, deniz kıyısı uzunluğu ile önemli limanlara sahip oluşu, aynı zamanda güneş ve rüzgâr açısından önemli bir kapasiteye sahip olması gibi avantajları bulunduğunu söyleyen Özsoy, “Bu avantajlar ülkemizi hidrojen lojistiği açısından çok önemli bir potansiyel konuma sokuyor. Özellikle Ukrayna’daki savaş, bilindiği üzere enerji hatlarının güvenli bölgelerde kurgulanmasının önemini ortaya çıkardı. Avrupa’da belirlenen yeşil hidrojen hedeflerine erişilebilmesi için Avrupa’nın komşu ülkelerinde üretilen hidrojene ihtiyacı var. Bu açıdan bakıldığında çok büyük bir hidrojen pazarı hakkında konuşmaktayız. Ülkemizdeki tüm unsurlar olarak hidrojen ekosistemini geliştirmek için ne gerekiyorsa yapmalıyız” dedi.

“FARK YARATAN BİR PAZAR STRATEJİSİ GELİŞTİRİLMELİ”

PwC Strategy& Direktörü Cem Çamlı, Türk hidrojen pazarına girmek isteyen şirketlere pazar potansiyelini, büyümesini ve hidrojen uygulama alanlarını detaylı değerlendirmelerini öneriyor. Dikkatli bir rekabet analizinin değer zincirinde benzersiz bir pazar pozisyonu belirlenmesine ve yatırım için gerekli farklılaştırıcı yetkinliklerin ortaya çıkarılmasına yardımcı olabileceğini belirten Çamlı, Türkiye hidrojen pazarında büyüyebilmek için fark yaratan bir pazara giriş stratejisi geliştirilmesi ve uygulamaya yönelik temel soruların yanıtlanması gerektiğini kaydetti. Çamlı, “Stratejik seçeneklerin dikkatli değerlendirilmesi, değer zincirinde konumlandırma, mevcut şirket yetkinleri ile uyum ve sinerji fırsatları, yatırım büyüklüğü ve fizibilitesi cevaplanması gereken temel sorular arasında. Bu soruların cevaplanmasında birçok global ve yerel müşterimize PwC Strategy& olarak destek olmaya devam ediyoruz” dedi.

TÜRKİYE’NİN İLK HİDROJEN VADİSİ OLACAK

Şimdi de projelere göz atalım. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda çalışan Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) tarafından yayınlanan uzman raporları ve bölgesel strateji belgeleri ile resmi olarak 2018’de çalışmalarına başlanan Güney Marmara hidrojen ekosisteminin canlandırılması ve geliştirilmesi süreçleri, iki önemli proje ile somut çıktılara dönüştürüldü. GMKA, yeşil hidrojen ve türevlerinin üretiminde bir yandan kurulu kapasitenin geliştirilmesine odaklanmışken, diğer yandan Türkiye’de yeni dışa bağımlılıklar yaratmamak için yeşil hidrojen teknolojilerinin kritik ekipmanlarında yerli kapasitenin geliştirilmesi için politikalarını belirledi ve bu doğrultuda girişimleri destekleme kararı aldı.

GMKA’nın koordinatör olduğu ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nin de paydaşlardan olduğu projelerden ilki “Güney Marmara Hidrojen Kıyısı” HYSouthMarmara Vadi Projesi. Bu proje ile yenilenebilir enerjide lider olan Güney Marmara Bölgesi’nde hidrojen ekonomisi farklı bir boyutta yeşerecek. Sanayi sektörünün önemli oyuncularının akademinin ve araştırma merkezlerinin desteği ile beş yıl sürecek olan “Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Vadi AB Projesi” kapsamında, Türkiye’nin ilk hidrojen vadisi hayata geçirilecek. Bu, bölgesel bir hidrojen ekonomisine geçişin ilk adımı olacak. TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal’ın ifadesiyle bu projenin ana başlıkları; yeşil dönüşüm, yeşil kalkınma, bu amaca yönelik bilgi üretimi ile insan kaynağının geliştirilmesi olacak. Projenin başarılı bir şekilde tamamlanmasıyla hidrojen üretimi, iletimi, taşınması, depolanmasını kapsayan hidrojen değer zinciri içerisinde yer alan teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulamasıyla enerji alanında dışa bağımlılığın azaltılacağı ve Türkiye’nin pazar payının artırılacağı vurgulanıyor.

8 MİLYON EURO HİBE DESTEĞİ

GMKA Genel Sekreteri Abdullah Güç, “Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Platformu” Güdümlü Projesi’nin sözleşmesinin 15 Mart 2023’te imzalanarak uygulama dönemi başladığını belirtti. Güdümlü Proje ile entegre bir şekilde geliştirilmiş, sekiz ayrı iş paketini barındıran, kapsamı çok daha geniş AB destekli “South Marmara Hydrogen Shore-HYSouthMarmara” Hidrojen Vadisi Projesi’nin ise hibe anlaşması fazının devam ettiğini söyleyen Güç, 36.8 milyon euro toplam bütçeli HYSouthMarmara Vadi Projesi’nde hak kazanılan 8 milyon euro hibe desteği tutarı ile Ufuk Avrupa Çerçeve Programları tarihinde Türkiye için bir rekora imza atıldığını kaydetti. HYSouthMarmara Hidrojen Vadisi Projesi’nin uygulama süresinin beş yıl olacağını ifade etti. Türkiye’nin ilk Hidrojen Vadisi’nin AB kaynaklı hibe desteği ile daha hızlı bir şekilde hayata geçeceğini vurgulayan GMKA Genel Sekreteri Güç, Vadi projesinde en büyük yatırımcı kuruluşların Enerjisa Üretim ve Eti Maden olacağını kaydetti. En büyük eşfinansmanın bu iki önemli konsorsiyum üyesi tarafından sağlanacağını söyleyen Güç, “Toplam bütçesi 36.8 milyon euro olan projede eşfinansman miktarı yaklaşık 28.8 milyon euro olacak” dedi.

YILLIK 500 TON YEŞİL HİDROJEN ÜRETİLECEK

HYSouthMarmara Vadi Projesi konsorsiyumu içerisinde bulunan kuruluşlar: Türkiye’den GMKA (Koordinatör), Enerjisa Üretim, Sabancı Üniversitesi, Eti Maden, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM), Linde Gaz, Kale Seramik, Hidrojen Peroksit A.Ş., Şişecam, Türk-Alman Üniversitesi, Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK), Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, İtalya’dan Bologna Üniversitesi, Almanya’dan Software AG, Fas’tan Mohammed VI Polytechnic Üniversitesi. GMKA Genel Sekreteri Güç’ün verdiği bilgiye göre: bu konsorsiyuma Güney Marmara’da Ajansın önemli paydaşlarından biri olan İÇDAŞ da dahil olacak. Türkiye’nin ilk bölgesel hidrojen yol haritasının oluşturulacağını belirten Abdullah Güç, Türkiye’nin en büyük kapasiteli elektrolizörü kurularak yılda 500 ton yeşil hidrojen üretimi gerçekleştirileceğini, konsorsiyum ortakları olan Kale Seramik, Hidrojen Peroksit A.Ş., Şişecam ve Eti Maden tarafından kullanılacağını kaydetti. Güç, ‘yeşil hidrojen’ türevlerinde ilk yatırım fizibilitelerinin ortaya çıkacağını vurguladı. Hidrojen depolamada önemli avantajları olan yeni bir bor kimyasalının ilk kez ticari olarak üretileceğini ve bu bor kimyasalının hidrojen kaynağı olarak kullanılacağı yeni bir güç sistemi geliştirileceğini dile getiren Güç, Türkiye’nin hidrojen kullanabilen ilk yerli hibrit karo seramik fırını geliştirileceğini kaydetti.

İLK YERLİ YEŞİL HİDRROJEN TESİSİ KURULACAK

Vadiye ve bölgenin hidrojen ekonomisine yerli ve milli katkı sağlayacak ikinci proje ise “Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Platformu” Güdümlü Projesi. Bu projeyle Türk sanayinin en büyük kapasiteli ilk yerli yeşil hidrojen tesisi, Bandırma Enerji Üssü’ne kurulacak. Türkiye’nin ilk yenilenebilir enerji parkı rolü verilen Bandırma Enerji Üssü, barındırdığı yeni enerji teknolojileriyle sanayicilerin, akademisyenlerin ve öğrencilerin ortak buluşma noktası olacak. Proje ile yeşil hidrojen üretim teknolojilerinin en kritik ekipmanlarında dışa bağımlılık sona erecek. Sanayi ölçekli yerli yeşil hidrojen tesislerin kurulması da ana hedeflerden. Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Platformu Güdümlü Projesi ile Türkiye’nin ilk yeşil endüstri bölgesi ve hidrojen eğitim merkezinin fizibilite çalışması da tamamlanacak. 2053 net sıfır emisyon rotasında, yeşil yakıtların üretimi ve ihracatında Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı olacak. Güç’ün verdiği bilgiye göre; güdümlü proje konsorsiyumunda GMKA, Eti Maden, Enerjisa Üretim, TÜBİTAK MAM, Aspilsan Enerji, Denizüstü Rüzgar Enerjisi Derneği (DÜRED), Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi bulunuyor.

2024 SONUNDA TESİS TAM KAPASİTE ÇALIŞACAK

GMKA Genel Sekreteri Güç, TÜBİTAK MAM’ın koordine edeceği yerli kapasite geliştirme sürecine ASPİLSAN Enerji ve Sabancı Üniversitesi’nin know-how birikimi ile destek olacağını kaydetti. Güç’ün açıklamalarının göre yılda minimum 40 bin Nm3 yeşil hidrojen üretecek Türkiye’nin ilk yerli yeşil hidrojen tesisinin, 2024 yılının ilk çeyreğinde Bandırma Enerji Üssü’ne yerleştirilmesi ve tüm test ve entegrasyon işlemlerinin tamamlanmasından sonra yılın ilk yarısında üretime başlaması hedefleniyor. 2024 yılının sonunda ise tesis tam kapasite çalışacak konuma gelecek.

TÜBİTAK’tan edinilen bilgiye göre; Yeşil Hidrojen Üretim Tesisi projesi kapsamında Türkiye’nin ilk yeşil hidrojen üretim teknolojisinin saha uygulamasını hayata geçirmek üzere 30 kW gücünde PEM tipi elektrolizör geliştirilmesi, üretilen yeşil hidrojenin depolanması ve Bandırma Enerji Üssü’nde kullanılması amaçlanıyor. Projede Türkiye’nin en yüksek kapasiteli ilk yerli PEM elektrolizör sisteminin tasarımı, imalatı, montajı ve kurulumu TÜBİTAK MAM tarafından yapılarak 5 Nm3/saat kapasiteli yeşil hidrojen üretim sisteminin saha uygulaması Enerjisa Doğalgaz Güç Santrali’nde gerçekleştirilecek. Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Platformu” projesi paydaşlarından ASPİLSAN Enerji de elektrolizör sistemin geliştirilmesi çalışmasında yer alacak.

YERLİ ÜRETİM STRATEJİK KONU…

ASPİLSAN Enerji Genel Müdürü Ferhat Özsoy, “Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Platformu” projesi kapsamında PEM elektrolizör sistemlerinin yerli olarak geliştirilmesinin ülke açısında stratejik bir konu olduğunu vurgulayarak, TENMAK tarafından hazırlanan Türkiye’nin yeşil hidrojen yol haritasında belirtilen hedeflere ulaşılabilmesi için önemli seviyede elektrolizör sisteminin kurulumunun yapılması gerektiğini kaydetti. Bu elektrolizörlerin oldukça pahalı olduğunu ifade eden Özsoy, önümüzdeki yıllar boyunca yurtdışından tedarik edilmesi durumunda Türkiye’nin cari açığının olumsuz etkileyeceğinin altını çizdi. Özsoy, “Güney Marmara Kıyısı Platformu projesi ve benzeri projelerle yerli geliştirici adayları desteklenmekte, tecrübe ve uzmanlıkları artırılarak bu alanda yetkin personel yetiştirilmesi sağlanmakta” dedi.

Paydaşı olmasalar da “Hidrojen Vadisi” projesindeki gelişmeleri yakından takip ettiklerini vurgulayan Özsoy; kamuoyu oluşturulması, halkın ve iş dünyası temsilcilerinin konuyla ilgili teknik ve yönetimsel detaylara hakim olabilmesi açısından Türkiye’nin bu türdeki büyük etkili projelere çok ihtiyacı olduğu görüşünde. Özsoy, önümüzdeki yıllar içerisinde ASPİLSAN Enerji olarak elektrolizör kapasitelerini artırarak yeni hidrojen vadisi projelerinde üretici/geliştirici olarak yer almak istediklerini dile getirdi.

ÖNEMLİ KRİTİK BİLEŞENLER İTHAL EDİLİYOR…

Özsoy, ASPİLSAN Enerji’nin hidrojen, elektrolizör ve yakıt hücreleri konusundaki çalışmalarına da değindi. Özsoy’un verdiği bilgiye göre, ASPİLSAN Enerji’nin İstanbul’da yerleşik olan hidrojen birimi, 2018’den bu yana hem yakıt pili hem de elektrolizör geliştirme noktasında çalışmalarını sürdürüyor. Şirket, yakıt pili ve elektrolizör alanında kritik bazı alt bileşenleri bünyesinde geliştirerek dizin veya yığın olarak tanımlanan ve yabancı dil jargonunda “stack” olarak bilinen ürünleri geliştiriyor. “Bu dizinlerin kapasitelerini ne kadar yukarıya çekebilirseniz, bunların bir araya gelerek oluşturacağı endüstriyel ölçekteki büyük sistemleri yapma kabiliyetinizi de o derece yukarıya taşımış olursunuz” diyen Özsoy, şirket olarak öncelikli hedeflerinin, dizin kapasitesini artırmak, bunu yaparken de üretim maliyetlerini dünyadaki ticari rakipleriyle rekabet edebilecek seviyede aşağıya çekmek olduğunu söyledi. Türkiye’nin henüz alt bileşenlerin geliştirilmesi noktasında da yeterli bir seviyede olmadığını ifade eden Özsoy, maalesef membran, frit yapı, gaz geçiş tabakası, katalizör gibi kullanılan önemli kritik bileşenlerinin yurt dışından temin edildiğini kaydetti.

TÜBİTAK DESTEKLERİNİ SÜRDÜRECEK

TÜBİTAK, bilim ve teknolojinin her alanında olduğu gibi hidrojen konusunda da ulusal/uluslararası ve ikili iş birliği programları ile desteklerini sürdürmeye devam edecek. TÜBİTAK’ın destek programlarına gelen proje başvurularına, değerlendirme aşamasında ilave puan vererek önceliklendireceği “2022-2023 öncelikli Ar-Ge ve yenilik” konuları arasında yer alacak hidrojen teknolojileri de olacak.

TÜBİTAK, hidrojen teknolojilerinde öncelikli olarak desteklediği projelerin dışında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı iş birliğiyle hazırladıkları Yeşil Büyüme Teknoloji Yol Haritası kapsamında kimyasallar sektöründe yeşil hidrojen teknolojilerini daha detaylı çalıştı. TÜBİTAK’tan edinilen bilgiye göre bu konudaki teknolojik ihtiyaçlar ve çözümler, kritik ürünler ve öncelikli Ar-Ge-Yenilik konuları ise şöyle belirlendi:

“2023-2030 döneminde sudan (water splitting) alternatif enerji kaynakları kullanarak yeşil hidrojen üretimine imkan tanıyacak teknolojiler desteklenecek. Bu çerçevede elektroliz proseslerin ve fotokatalitik proseslerin iyileştirilmesiyle yeşil hidrojen üretim teknolojilerinin geliştirilmesi, yeşil hidrojen depolama teknolojilerinin geliştirilmesi desteklenecek.”

TÜBİTAK’ın kimyasallar sektöründe belirlediği bu konular, özel sektör ağırlıklı olmak üzere ekosistemin tüm paydaşlarıyla birlikte oluşturulduğunu hatırlatalım. Önümüzdeki dönemde bu doğrultuda yeni projelerin, girişimlerin, platformların oluşturulması planlandı.”

EKOSİSTEMİN OLUŞMASINA ÖNCÜLÜK EDİYOR

Türkiye’de hidrojen ekosisteminin oluşması, gelişmesi ve yaygınlaşmasında TÜBİTAK MAM, aktif olarak rol alıyor ve birçok projede öncülük ediyor. TÜBİTAK MAM Malzeme Teknolojileri Başkan Yardımcılığı (BYMT), Hidrojen ve Yakıt Pili Teknolojileri Araştırma Grubu (HYPTAG), hidrojen üretim teknolojileri, PEM tipi yakıt pili teknolojileri, hidrojen depolama teknolojileri, elektrokimyasal olarak karbondioksit değerlendirme teknolojileri, hidrojenin enerji, sanayi ve ulaşım sektörlerinde kullanımı, yakıt ve değerli kimyasallara dönüştürülmesi konularında faaliyetlerini sürdürüyor. Türkiye’nin karbondioksit salınımını azaltma yolundaki çalışmalar ile hidrojen üretimi, iletimi, taşınması, depolanmasını kapsayan hidrojen değer zinciri içerisinde yer alan teknolojilerin geliştirilmesine, uygulamasına ve böylelikle enerjide dışa bağımlılığı azaltmaya ve pazar payını artırmaya yönelik araştırmalara ve faaliyetlere devam ediyor. Kurum bünyesinde hidrojen vadisi projelerine ek olarak hidrojen teknolojileri ile ilgili olarak devam ettirilen başlıca projeler şu şekilde:

“Yakıt Pili ve Elektrolizör Teknolojileri Geliştirme ve Test Merkezi, PEM Tipi Elektrolizör Geliştirilmesi Projesi, Powering EU Net Zero Future by Escalating Zero Emission Heavy Duty Trucks and Logistic Intelligence-ESCALATE, Deniz Uygulamalarına Yönelik Yakıt Pilleri İçin Düşük Maliyetli Membran Elektrot Ünitesi Geliştirilmesi (LOCOMOTION).”

Buna ek olarak 2023 yılı içerisinde başlatılması planlanan başlıca projeler ise Otomotiv Uyumlu PEM Tipi Yakıt Pili Modül ve Sistem Bileşenlerinin Geliştirilmesi ve Entegrasyonu Projesi, 250 kW PEM Elektrolizör Sistemi Geliştirilmesi, Hidrojen Üretim, Depolama, Dolum, Yakıt Pili ve Son Kullanım Teknolojileri Platformu, Acil Durumlar için Bor Temelli Yakıt Pilli Güç Sistemi, Modüler PEM Yakıt Pili Sistemi Geliştirilmesi şeklinde sıralanabilir.

HİDROJEN DOLUM İSTASYONU DEVREYE ALINACAK

Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası’nı hazırlayan TENMAK’ın beş enstitüsünden biri olan Temiz Enerji Araştırma Enstitüsü (TEMEN); Türkiye’nin bilimsel, teknik ve ekonomik kalkınmasında temiz enerji teknolojilerinden yararlanılmasını mümkün kılacak tüm araştırma, geliştirme, yenilik, tasarım, üretim, test ve yerlileştirme çalışmalarını gerçekleştiriyor. TEMEN’in Hidrojen Teknolojileri Laboratuvarı dâhilinde hidrojen teknolojisinin ana adımları olan hidrojenin üretimi, taşınması, depolanması ve kullanımı alanlarının her biri için ayrı ayrı çalışmalar yaptığını vurgulayan TENMAK Başkanı Balıkçı, “Bu laboratuvarda; yakıt hücresi testleri, yeşil hidrojen üretimi, analitik ölçümler, sistem entegrasyonu ve modelleme çalışmaları yapılabiliyor ve üniversitelerin, firmaların ve araştırma kuruluşlarının kullanımına açık olarak hizmet veriliyor. TENMAK olarak önümüzdeki yıllarda TEMEN için Ankara Sarayköy kampüsümüzde 8 bin metrekare kapalı alana sahip bir Ar-Ge Merkezi inşasını planlamaktayız. Bununla beraber TENMAK bünyesinde, günlük 65 kg hidrojen üretme kapasitesine ve 350 barda araçlara hidrojen depolanmasını sağlayabilen bir hidrojen dolum istasyonunun devreye alınması çalışmalarına da devam ediyoruz” dedi.

BOR, HİDROJEN DEPOLAMA ARACI OLARAK KULLANILABİLİR

Türkiye’nin, dünya bor rezervlerinin yüzde 73’üne sahip olan bir ülke olduğunu ve bu alanda dünyada lider konumda bulunduğunu belirten Prof. Dr. Balıkçı, bu sebeple bor teknolojileri ve uygulama alanları ile TENMAK olarak özel olarak ilgilendiklerini söyledi. Bu doğrultuda, TENMAK tarafından yapılan çalışmalar ile borlu hidrojen depolama teknolojileri altyapısı için know-how geliştirildiğini dile getiren Balıkçı, “Mobil enerji sistemleri karşılaştırılırken dikkate alınan en önemli parametrelerden biri enerji yoğunluğu. Borlu enerji sistemlerinin enerji yoğunluğu 700-900 W.h/kg arasında değişmekte ve bataryalı sistemlere göre (60-250 W.h/kg) üç-dört kat avantaj sağlıyor. Bu nedenle özellikle İHA’larda, otomotiv uygulamalarında ve acil enerji gereksinimleri olan yerlerde alternatif olarak kullanılabilecek sistemler. Bu kapsamda, ticari olarak üretilip kullanılan bor bileşiklerinden biri olan sodyum borhidrür (NaBH4) son yıllarda öne çıkıyor. Sodyum borhidrür; hidrojen depolama malzemesi olarak kullanılmasının yanı sıra selüloz ağartma, atık su artımı, ilaç ve tekstil gibi birçok alanda yaygın olarak kullanılıyor. Ağırlıkça yüzde 10.8 hidrojen içeren saf sodyum borhidrür, yanıcı/patlayıcı olmayan çevre dostu bir bileşik. Sodyum borhidrür yapısındaki hidrojenin elde edilmesi için, su ile katalitik hidroliz tepkimesinin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Su ile hidrolizi sonucu suyun içerdiği hidrojeni de açığa çıkarır. Sodyum borhidrürden elde edilen toplam hidrojen miktarı bu sayede ağırlıkça yaklaşık yüzde 21’e ulaşır. Bu özelliğinden dolayı yakıt hücrelerinde hidrojen depolama aracı veya doğrudan yakıt olarak kullanılabilir” diye konuştu.

150-200 KM MENZİL ARTIRDI

TENMAK BOREN ve TÜBİTAK MAM arasında başlatılan Ar-Ge iş birliği çalışmaları kapsamında, sodyum borhidrürlü yakıt hücreleri ve hidrojen üretim sistemleri, İHA ve yakıt hücreli araçlar geliştirildi. Yürütülen bir ortak proje kapsamında, sodyum borhidrür üretimi gerçekleştirildi ve pilot tesis kuruldu. Sodyum borhidrür bu pilot tesiste yüzde 90 reaksiyon verimi ile katı formda yüzde 96 safiyette üretildi. Türkiye kendi teknolojisi ile sodyum borhidrür tesisi kurabilecek bilgi birikimine sahip oldu. Son olarak; TENMAK, TÜBİTAK MAM ve GEN Otomobil iş birliği ile yürütülen “Mobil Bor Temelli Hidrojen Üretim Sistemi ve Yakıt Hücreli Elektrikli Araç Entegrasyonu (MAMBORGEN-e)” başlıklı proje çalışmaları tamamlandığını dile getiren Balıkçı, şunları kaydetti:

“Bu proje kapsamında, tamamen yerli olarak üretilen bir elektrikli araca bataryaların daha uzun süre şarja ihtiyaç duymaksızın kullanımını sağlamak amacıyla 10 kW kapasiteli yakıt hücresi sistemi yerleştirildi. Sodyum borhidrürden üretilmiş ve basınçlandırılmış hidrojenin bu yakıt hücresi sisteminde kullanılmasıyla, aracın batarya sistemi şarj edilmiş ve bu sayede 300 km olan mevcut menzil 150-200 km daha arttırıldı. Borlu hidrojen depolama sistemlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik projeler yürütülmesine, pilot sistemler geliştirilmesine, laboratuvar ve insan kaynağı altyapısının zenginleştirilmesine, yetkinliklerin artırılmasına, test ve analiz hizmetleri sunulması gibi faaliyetlerin yürütülmesine TENMAK tarafından hâlihazırda devam ediliyor.”

“HİDROJEN TEKNOLOJİLERİNİN ÜLKEMİZDE GELİŞMESİ, DIŞA BAĞIMLILIĞI AZALTACAK”

Prof. Dr. Abdulkadir BALIKÇI / Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) Başkanı

Ülkemiz, dünyada birçok sektörde yaygınlaşma süreci içerisinde olan hidrojeni kısa, orta ve uzun vadede hem üretme hem de teknoloji geliştiricisi olma potansiyeline sahip. Coğrafi konumu sebebiyle Türkiye’nin güneş, rüzgâr, jeotermal ve biyokütle gibi zengin yenilenebilir enerji kaynaklarıyla yüksek oranda yeşil hidrojen üretebileceği yapılan analizler sonucunda görülüyor. Bu miktarın yaklaşık olarak 540 milyon ton olduğu düşünülüyor. Hidrojen üretimi, depolanması ve kullanımı ile ilgili teknolojilerin ülkemizde geliştirilmesi ve bu teknolojilerin yaygınlaşması, ilk olarak enerji teknolojilerinde dışa bağımlılığı azaltmada önemli bir rol oynayacak. Enerji arzındaki risk yönetimine de katkı sağlayacak. Ülkemizin hem yeşil hidrojen üretim hem de teknoloji geliştirme potansiyeli birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin uluslararası anlamda bir hidrojen ihracatçısı ülke ve bu alanda uluslararası güçlü bir oyuncu olması bekleniyor. Bu potansiyeli harekete geçirmek için biz TENMAK olarak Türkiye’de hidrojen teknolojilerinin yaygınlaştırılması ve ticarileşmesinin hızlanması adına, Türkiye’nin bugüne kadarki en büyük Ar-Ge teşvik çağrısını açtık. ‘Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritasını’ hazırladık. Yol haritasında, hidrojenin üretilmesi, depolanması ve kullanımı açısından neler yapılması gerektiği ihtiyaçlar halinde belirlendi ve her bir ihtiyaç için çözüm önerileri yer aldı. Yapılan tüm çalışmalarda özellikle elektrolizör ve yakıt hücresi gibi teknolojilerin yerli ve milli imkânlarla tasarlanması ve üretilmesi ile ilgili spesifik hedefler koyuldu. Biz TENMAK olarak yeşil hidrojen ile sürdürülebilir bir dönüşüm için yenilenebilir enerji ve elektrolizör teknolojileri ile ilgili ürün odaklı yeni projeler geliştirmeyi, ulusal ve uluslararası ölçekte yeni işbirlikleri oluşturmayı ve çalışma alanlarımızdaki konularda Ar-Ge ekosisteminin ihtiyaç duyduğu tüm alanlarda paydaşlarımız için çözüm ortağı olmayı hedefliyoruz. Bu sayede, hidrojen teknolojilerinde ülkemizin hem 2053 hedeflerine ulaşmasını hem de ülkemizin kendi kendine yetebilen ve küresel ölçekte rekabetçi teknoloji sağlayıcısı konumda olması için katkı vermek istiyoruz.

“BANDIRMA ENERJİ ÜSSÜ KRİTİK BİR NOKTADA OLACAK”

Abdullah GÜÇ / Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) Genel Sekreteri

GMKA, Bandırma Bölgesinde Türkiye’nin ilk yüzde 100 yeşil endüstri bölgesini hayata geçirecek. Bu bölgede enerji ihtiyacı yeşil elektrik ve hidrojen başta olmak üzere yeşil yakıtlardan sağlanacak. Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Platformu Güdümlü Projesi kapsamında gerçekleştirilecek olan ‘Güney Marmara Yeşil Endüstri Bölgesi’nin’ fizibilitesi tamamlanacak. Bölgenin dört alt ihtisas alanına ayrılması planlanıyor. Bu alanlardan ilki Enerji İhtisas Bölgesi olacak. Yeni ve yenilenebilir enerji sistemleri teknolojilerinin geliştirilmesi, bu sektörlerde ilgili makine, ekipman ve parçaların üretimi konusunda bir ihtisas alanı yatırımcılara ayrılacak. Bu noktada; ‘Bandırma Enerji Üssü’ kritik bir konumda olacak. İkinci alan İleri Malzeme Teknolojileri İhtisas Bölgesi. İleri seramik ürünleri, mühendislik plastikleri ve yüksek performanslı plastikler, nitelikli çelik ve geliştirilmiş metal ürünler, özellikli-işlevsel tipte yapı-inşaat ürünleri ve savunma sanayiine yönelik ürünlerin üretiminin gerçekleştirileceği yatırımlar bu alanda önceliklendirilecek. Global bor kimyasalları pazarının yüzde 60’tan fazlasına hakim olan Eti Maden’in yeni kurulacak endüstri bölgesine yakınlığı ve bölgeye kazandıracağı cazibe, kısa zaman içerisinde bölgenin tanıtımı için de faydalı olacak. İhracatta ileri ve yüksek teknoloji ürünlerinin payını artırmak isteyen Türkiye’nin bu konuda güçlü bir sinerji oluşturmaya ihtiyacı var. Güney Marmara Yeşil Endüstri Bölgesi, bu tetiklemeyi sağlayacak önemli bir araç olma niteliğinde. Üçüncüsü, Kimya & Metalürji Karma Sanayi Bölgesi. Karma bölgede Türkiye’nin ithalatına bağımlı olduğu kimyasalların temiz üretimine odaklanılacak. Dördüncüsü liman altyapısı: Liman altyapısı ile kurgulanacak olan yeşil endüstri bölgesinde, çevresel açıdan belirlenecek kriterler çerçevesinde yatırımlar kabul edilecek ve imalat sanayii proseslerinde hidrojen başta olmak üzere yeşil enerjinin kullanımı, atıkların azaltımı, yeniden kullanımı ya da bertarafı konusunda yatırımcılardan taahhütler vermesi talep edilecek.

“TÜRKİYE, AB’NİN EN DEĞERLİ YEŞİL HİDROJEN TEDARİKÇİLERİNDEN OLABİLİR”

Fatih KUŞÇU / Yeşil Hidrojen Üreticileri Derneği (H2DER) Genel Sekreteri

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası’nı açıkladı. Yeşil hidrojen, kamunun da önceliği konumuna geldi. Türkiye, özellikle AB için en değerli yeşil hidrojen tedarikçilerinden olabilir. Çünkü bizim üretim potansiyelimiz buna yeterli, AB’nin de kullanım planlama ve kararları var. 2030 yılı itibarıyla AB, her yıl 10 milyon ton yeşil hidrojen üretecek, 10 milyon ton da ithal edecek. Yeşil hidrojeni ‘game changer’ olarak niteleyen Ursula Von Der Leyen, Avrupa Komisyonu olarak bu başlığı hep gündemde tutuyor. Öte yandan, Türkiye’nin eşsiz rüzgâr nehri ve güneş enerjisi olanakları, coğrafi konumumuz sayesinde bizi ön sıralara getiriyor. İstanbul’un Karadeniz sahilinden Çanakkale Boğazı yönüne, oradan Ege sahilini takiben Akdeniz’e inen ve Toroslar’da Sertavul Geçidi’ne kadar uzanan müthiş bir rüzgâr nehri var. İngiltere’nin ardından AB’nin en değerli üretim potansiyeli. Keza, güneş enerjisinde verimlilik yine AB içinde, İspanya’nın ardından ikinci sırada. Her ikisi bütün olarak değerlendirildiğinde, Türkiye ilk sıraya çıkıyor. Yatırım maliyetleri aynı, kapasitesi aynı iki eşdeğer santralin, Almanya Türkiye mukayesesi bunu açıklayabilir; Türkiye’de, ortalama bir buçuk kat daha fazla elektrik üretiliyor. Bu arada, Rusya-Ukrayna savaşı, sadece enerji arz güvenliği değil, ihtiyaçlar yönünden de AB hedeflerini sıkıştırdı. 2030 hedefleri, hidrojen başlığında, 2025’lere kadar çekildi. Tüm bu veriler değerlendirildiğinde; Türkiye, AB için en değerli yeşil hidrojen tedarikçi konumuna gelebiliyor.

“DOĞAL GAZ TÜKETİMİNİ AZALTMANIN TEK YOLU YEŞİL HİDROJENDEN GEÇİYOR”

Hüseyin DEVRİM / Teksis Genel Müdürü, ENSİA Yönetim Kurulu Üyesi

Türkiye’nin yılda 50-55 milyar metreküp seviyesinde gerçekleşen doğal gaz tüketimini azaltmanın tek yolu yeşil hidrojenden geçiyor. İngiltere, doğal gaz şebekesinin yüzde 20’ye varan oranlarda yeşil hidrojen ile harmanlanmaya başladı. Türkiye’nin Ulusal Enerji Planı’nda 2035 yılı için belirlenen harmanlama hedefinin sadece yüzde 3.5 seviyesinde. Yüzde 97 oranında ithal edilen doğal gazdaki her birim tasarruf, Türkiye için milyarlarca dolarlık döviz tasarrufu anlamına geliyor. Avrupa’da doğal gaz fiyatları 2021 sonunda 80 euro/MW seviyesinden 2022 Ağustos’ta 340 euro/MW seviyesine yükseldi. Doğal gaz artık çok pahalı bir emtia. Özellikle elektrik üretimindeki payının süratle düşürülmesi gerekiyor. Ülkemizde elektrik üretiminde doğal gazın payı, halen yüzde 25 seviyesinde. Kuraklık ve benzeri sebeplerle bu oran, yaz aylarında yüzde 30’un üzerine çıkıyor. Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası’nda yer alan, konut ve sanayide doğal gaz hatlarına hidrojen karıştırarak dağıtılması, ülkenin doğal gazla çalışan elektrik santrallerinin daha temiz elektrik üretmesi anlamına da geliyor. İngiltere’nin doğal gaz şebekesinin yüzde 20 oranında yeşil hidrojen harmanlanması yapılabilecek seviyeye ulaşmasının, doğal gaz tüketiminin yüzde 97’sini ithal eden, yaptığı ithalatın yüzde 54’ünü tek bir ülkeden gerçekleştiren ülkemize örnek olmasını diliyoruz. Tüm dünyadaki yıllık 70 milyon ton hidrojen üretilirken, bu hidrojen üretiminin sadece yüzde 4’ü yeşil hidrojen sınıfına giriyor ve yenilenebilir kaynaklardan üretiliyor. Üretimin kalan yüzde 48’i doğal gaz, yüzde 30’u petrol, yüzde 18’i ise kömür kaynak kullanılarak gerçekleşiyor.

“HİDROJEN, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELEDE EN KRİTİK ÇÖZÜMLERDEN BİRİ”

Bora Şekip GÜRAY /Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) Direktörü

Ekonomik, çevresel ve diğer tüm boyutlarıyla daha sürdürülebilir bir geleceğe ulaşılabilmesi için, enerjinin dünya genelinde en kritik sektörler arasında öne çıkmaya devam edeceğini net olarak görüyoruz. Daha sürdürülebilir bir enerji geleceği de küresel ölçekte bakılırsa, hem daha güvenli hem de daha temiz enerji ile sağlanabilecek. Bu iki başarı faktörüne aynı anda katkı sunabilen teknoloji çözümlerinin ve iş modellerinin önemi de bu nedenle her geçen gün artıyor. Hidrojen, özellikle de yenilenebilir enerji ile entegre hidrojen çözümleri, enerji güvenliği ve iklim güvenliği bakımından en yüksek potansiyele sahip alanlardan biri durumunda. Hidrojen çok açık bir şekilde; küresel iklim değişikliği ile mücadelede, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve temiz elektrifikasyon ile birlikte en kritik çözümlerden biri durumunda. Dünya enerji sektörünün net-sıfır emisyon patikasında ilerlemesine yön gösteren Uluslararası Enerji Ajansı’nın yol haritasında, küresel enerji arz ve talep dengeleri içerisinde hidrojenin payının önümüzdeki dönemde çok ciddi şekilde güçleneceği görülüyor. Hidrojen ve yenilenebilir enerji ilişkisi, pek çok bölgede enerji güvenliğinin de en önemli destekleyicilerinden biri olarak ele alınmaya başladı. ABD, AB ve daha pek çok başka örneklerdeki hidrojene hızla yönelimin arkasında, enerji güvenliğini güçlendirmeye yönelik arayışlar ve teknoloji odaklı sanayi stratejileri de bulunuyor. IICEC olarak uzun vadeli bir perspektifle senaryo bazlı olarak geliştirerek, sektörde öncü ve ilkler olarak yayınladığımız Türkiye Enerji Görünümü, Türkiye Elektrikli Araçlar Görünümü, Türkiye Yenilenebilir Enerji Görünümü çalışmalarımızda, enerjiye değer zincirinin tamamında bütüncül bakış içerisinde hidrojeni de ele almıştık. Özellikle bu sene, hidrojendeki gelişim alanlarına ve çok boyutlu fırsatlara odaklı çalışmalarımızı derinleştiriyoruz. Aynı zamanda AB araştırma fonları kapsamında çeşitli paydaşlarla yürüttüğümüz çalışmalar da devam ediyor.

“TÜRKİYE ÖNEMLİ BİR YEŞİL HİDROJEN NET İHRACATÇISI OLABİLİR”

Cem ÇAMLI / PwC Strategy& Direktörü

PwC Strategy& Türkiye olarak, ülkemizin beş ana faktör sayesinde dünya enerji piyasalarında önemli bir yeşil hidrojen net ihracatçısı olacağını düşünüyoruz. Bu faktörler, ülkemizin zengin doğal kaynakları ile artan yenilenebilir kapasitesi, Avrupa ve diğer ana hidrojen tüketim pazarlarına coğrafi yakınlığı, mevcut doğal gaz dağıtım ve lojistik altyapısı ve başta ortaya çıkan yeşil hidrojen hedefleri ve Ar-Ge teşvikleri. Türkiye’de yeşil hidrojen talebinin 2030’da 1 milyon tonu ve 2050’de ise 2 milyon tonu aşmasını bekliyoruz. Yapılacak ihracat anlaşmaları ve depolama-dağıtım altyapısının gelişmesi ile yeşil hidrojen ihtiyacının bu talebi çok daha fazla artıracağını öngörüyoruz. Düzenlemeler tarafında, Türkiye Ulusal Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası’na göre; Türkiye 2030’a kadar 2GW, 2035’e kadar 5 GW ve 2053’e kadar 70 GW hidrojen üretim kapasitesi kurmayı hedefliyor. Bunun yanı sıra, yeşil hidrojen üretim maliyetlerinin azaltılması, yerel kaynaklar için Ar-Ge desteği, kamu-özel sektör iş birliği, yeşil hidrojen ve amonyak ihracatı, öncelikli yeşil hidrojen sektörleri ve hidrojen taşımacılığı/dağıtımı gibi önemli stratejik öncelikleri ortaya koyuyor.

“YEŞİL HİDROJEN YATIRIMI BİZİ HEYACANLANDIRIYOR”

Arda YALI / ELİN Enerji Yönetim Kurulu Başkanı

ELİN Enerji olarak, yeşil hidrojen yatırımı üzerinde çalışmalarımız sürüyor. Yatırım yeri konusunda henüz bir karar vermedik, ancak küçük ölçekli bir yeşil hidrojen üretim tesisi kurmayı planlıyoruz. Bu yatırım ile edineceğimiz know how’la hidrojen üretim tesisi kurmak isteyen diğer şirketlerin müteahhitliğini yapmayı hedefliyoruz. İlk etapta kuracağımız tesis, yaklaşık 20 milyon dolarlık butik bir yatırım olacak. Teknoloji transferi yapacağız. Avrupalı şirketleri ile görüyoruz. 2024 yılında yatırım kararı alınmasının ardından, bu tesisi 2025 yılında hayata geçiririz. Yeşil hidrojen bizi heyecanlandırıyor. Biz bir güneş yatırımı yaptık. Ardından Türkiye’de bir fabrikamız oldu. ABD’de fabrika kuruyoruz. Şimdi bir yeşil hidrojen tesisi yaparsak, hidrojen konusunda uluslararası bir firma olabiliriz.

“ENERJİ DÖNÜŞÜMÜNÜ HIZLANDIRMAMIZ GEREKECEK”

Hasan AKSOY / SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Araştırma Koordinatörü

Yeşil hidrojen, temiz bir enerji taşıyıcısı. Yeşil hidrojenin hem üretimi hem de yanma işlemi, küresel ısınmaya sebep olan karbon emisyonlarına ve çevreye zararlı diğer zehirli gazlara neden olmuyor. Küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında ülkeler, yüzyılın ortasına kadar net sıfır emisyonlu bir ekonomiye ulaşma hedefleri koyuyor. Net sıfır emisyonlu bir ekonomiye ulaşmak kolay olmamakla birlikte Türkiye’nin sahip olduğu yenilenebilir enerji potansiyelleri ve güçlü altyapısı, bu zorlukları aşmamızı sağlayacak. Bu kapsamda, net sıfır emisyona ulaşmak için enerji dönüşümünü hızlandırmamız gerekecek. Yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği potansiyelinden azami faydalanmamız ve enerjiyi son kullanan sektörlerde elektrifikasyona geçişi hızlandırmamız çok önemli olacak. Türkiye’de binalar, ulaştırma ve sanayi sektörlerinde kullanılan fosil yakıtların ikamesinde yenilenebilir kaynaklardan üretilmiş elektriğin kullanılması yani elektrifikasyonun artması ve enerji verimliliği, karbonsuzlaşma yolunda önemli fırsatlar sunarken, bu sektörlerdeki bazı prosesler için özellikle yüksek ısı gerektiren durumlarda fosil yakıtlardan elektriğe geçiş mümkün olmayabilir. Dolayısıyla bu sektörlerin tamamen karbonsuzlaşması için daha kapsamlı çözümler gerekiyor ki burada yeşil hidrojen devreye girebilir ve karbonsuzlaşması zor olan bu sektörlerin dönüşümünde kritik rol oynayabilir. Yeşil hidrojenin kimya gibi bazı sektörlerde hammadde olarak kullanılması da yeşil ürün üretimi ve karbonsuzlaşmaya önemli katkı sağlayacak.

“HİDROJENİ GELECEĞİN ENERJİSİ OLARAK KABUL EDİYORUZ”

Tolunay YILDIZ / YEO Teknoloji CEO’su

19 yıldır Türkiye ve dünyanın farklı ülkelerinde sürdürülebilir enerji projeleri üreten YEO Teknoloji olarak hidrojen alanında çalışmalarımızı hızlandırdık. Güneş enerjisinden rüzgâr enerjisine, hidro enerjiden biyogaza kadar birçok farklı alanda teknoloji üreten bir kurum olarak, ‘Net Sıfır’ hedefine yaklaştıracak tüm projeleri gerçekleştirme hedefindeyiz. Türkiye’de bu alanda çalışmalar yürütürken YEO Teknoloji olarak Avrupa pazarı için de Almanya’da YEO Hidrojen isimli iştirakimizi kurduk. Hidrojeni geleceğin enerjisi olarak kabul ediyoruz. Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklı hidrojen enerjisinin desteklendiğini görmekten dolayı mutluluk duyuyoruz. Net Sıfır hedefine ulaşmak için enerji tasarrufu, elektrifikasyon (elektrikli araç, doğal gaz yerine ısı pompalı ısıtma), örneğin havayolları, gemiler, ağır sanayi gibi elektrikle çözülemeyen sektörlerde hidrojen ve hidrojen bazlı yeşil moleküller kullanılacak. Biz YEO olarak tüm bu konularda çözüm partneri olarak konumlanıyoruz. Hem Türkiye hem de Avrupa’da yeşil enerji kaynaklı hidrojen projeleri için çalışıyoruz. Üç kıtada 30’un üzerinde ülkede 225’ten fazla projeyle Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika’da dünyanın her noktasına enerji ve endüstriyel çözümler ulaştırıyoruz. Emisyonların azaltılması ve dekarbonizasyon için yeşil hidrojeni destekleyeceğiz. Ulusal Enerji Planı’na göre 2030’dan başlayarak 2053 sonuna kadar hidrojenin doğal gaza karışım oranının yüzde 12’ye, sentetik metanın karışım oranının ise yüzde 30’a çıkarılması hedefleniyor. Türkiye’de ilk defa doğal gaz ile yenilenebilir kaynaklardan elde edilen hidrojenin yüzde 20’ye kadar karıştırılarak şebeke ve iç tesisatlarda kullanılmasının testleri yapıldı ve başarıyla sonuçlandı. Ayrıca hidrojenin sanayide kullanımına yönelik çalışmalar da sürüyor. Türkiye’de hidrojen elektrolizör kurulu gücünün 2030’da 2 GW’a, 2035’te 5 GW’a ve 2053’te 70 GW’a çıkması planlanıyor. Biz bu hedeflerin üzerine çıkılmasını talep ediyoruz ve firma olarak bunun gerçekleşebilmesi için gereken adımları atıyoruz. Türkiye’nin güneş ve rüzgâr potansiyeli ile kendi kendine yeter hale gelip enerji ihracatçısı olmasını gerçekleştirmeye talibiz.

“BEŞ YILDA 3 MİLYON EURO’NUN ÜZERİNDE YENİ YATIRIM ÖNGÖRÜYORUZ”

Ferhat ÖZSOY / ASPİLSAN Enerji Genel Müdürü

ASPİLSAN Enerji, “Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Platformu” Güdümlü Projesi’nin paydaşı olarak TÜBİTAK MAM ile birlikte 30 kW kapasitesinde yerli bir PEM elektrolizör sisteminin geliştirilmesi çalışmasında yer alacak. Bu elektrolizör, tesiste bulunan jeneratörlerin soğutma sisteminde kullanılacak olan hidrojeni üretecek. Bu proje kapsamında elektrolizör geliştirilmesi çalışmaları mevcut altyapılarda gerçekleştirilecek. Nitekim halihazırda elimizdeki imkanlar bazı ilavelerle bu seviyede bir elektrolizör geliştirilmesi için yeterli. ASPİLSAN Enerji olarak hidrojen alanındaki en önemli hedeflerimizden biri, önümüzdeki beş yıl içerisinde megavat seviyelerine çıkarak Avrupa ve dünyadaki ticari elektrolizör geliştiricilerinin seviyesine gelmek ve daha sonra bu seviyeyi daha da yukarıya çekerek ülkemizdeki en önemli elektrolizör geliştiricisi firma olmak. ASPİLSAN Enerji bu projeden bağımsız olarak, hidrojen sektöründeki faaliyetlerini ivmelendirebilmek adına bu konuda yatırım yapıyor. Önümüzdeki dönemde bu alanda beş yıl içinde 3 milyon euro’nun üzerinde bir yatırım daha yapılmasını öngörüyoruz. Şu anda sekiz kişiden teşekkül eden hidrojen birimimiz, bu ve benzeri projelerle kabiliyetlerini artırmak ve altyapısını genişletmek suretiyle önümüzdeki süreçte personel sayımızı da artıracağız.

“YOLUMUZ HEM İNCE HEM UZUN”

Prof. Dr. İskender GÖKALP / TÜBİTAK-Marmara Araştırma Merkezi Başkan Danışmanı, İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Mühendisliği Fakültesi Öğretim Görevlisi

Hidrojen konusunda iki gözlem önemli. Hidrojen bir bileşik şeklinde bulunuyor; fosil kaynakların veya çeşitli organik malzemelerin bünyesinde, suyun ana ikinci bileşeni olarak veya H2S gibi. Dolayısıyla hidrojeni elektrik gibi üretmek gerekiyor. Hidrojen kaynaklarına ve bu kaynaklardan hidrojeni verimli ve temiz bir şekilde üretecek yöntem ve teknolojilere ihtiyacımız var. Elektrik için de durum aynı. Hidrojen ihtiva eden kaynakları doğrudan enerjiye veya hidrojene dönüştürme kararını vermek; bu süreçlerin ekonomik, enerji verimliliği ve uzun dönemli çevresel boyutlarını karşılaştırmaktan geçiyor. İkinci gözlem, hidrojenin fiziksel ve kimyasal özellikleri ile ilgili. Doğal gaz ile karşılaştırınca hidrojenin taşınması, dağıtılması kolay değil; gaz halinde çok yüksek basınçlar, sıvı halinde çok düşük sıcaklıklar gerektiriyor. Kaçak oluşturma, yanma ve patlama riskleri çok daha fazla. Bu risklere rağmen hidrojeni temiz ve verimli bir şekilde üretip, taşıyıp dağıttığımızı farz edersek, faydalı enerjiye, yani ısı ve elektriğe dönüştürülmesi, termokimyasal (yanma) ve termoelektrik (yakıt pili) süreçlerle sadece su ortaya çıkardığı için temiz bir süreç: CO2 yok, partiküller yok, azot oksitler bile bir şekilde en aza indirilebilir. Demek ki kilit hidrojenin temiz ve verimli üretiminde, depolanması ve taşınmasında ve de uygun teknolojiler ile enerjiye dönüştürülmesinde. Hidrojenin enerji üretiminde önemli rolü olabileceği gibi, her türlü ulaştırma teknolojilerinin ve de çeşitli proses sanayi süreçlerinin ‘temizlenmesinde’ rol oynayabileceği de anlaşılıyor. Ama yolumuz hem ince hem uzun. İnce, çünkü hidrojeni güvenli kullanma sınırları çok dar. Kesinlikle bu sınırların dışına çıkılmaması gerekiyor. Hidrojeni yoğurt gibi üfleyerek kullanmak gerekiyor. Uzun, çünkü küresel enerji gereksiniminin önemli bir kısmını hidrojenden elde etmek, çok ama çok yüksek hidrojen üretim kapasiteleri gerektiriyor. Karbondioksit salmadan hidrojen üretiminin ana yolu suyun yenilenebilir elektrik kullanarak elektrolizi olduğuna göre, gereken yenilenebilir elektrik gücünü ve de gereken elektrolizör gücünü hesaplayabilirsiniz. Ve de gereken su miktarını. Bunlara muhakkak çözüm bulunacaktır, ama yarın değil.

“PLATİN, YEŞİL EKONOMİNİN KAHRAMANI OLACAK”

Doğukan ÇİÇEK / Troy Kıymetli Madenler İş Geliştirme Müdürü

Platin, yeşil ekonomi vizyonu arayışında önemli bir kahraman olma potansiyeli yüksek bir metal. Yakın zamanda hidrojen yakıt hücresi teknolojisinin öne çıkmasıyla platin de bu gelişimlerde önemli bir yer edinebilir. Bugün birçok araba markası fosil yakıtlı araçları üretim bantlarından çıkartmaya çalışırken yerine elektrikli, hatta hidrojenle çalışan otomobilleri koyuyor. Hidrojenli araçlar tıpkı elektrik araçlar gibi çevre dostu olmasının yanı sıra yakıt dolum süreleri kıyaslandığında ‘hidrojenli’ lehine çok büyük bir fark ortaya çıkıyor. Elektrikli araçlarda dolum süreleri, uzun zaman alabiliyor. Hidrojenli araçlar, aynı zamanda doğaya sıfır emisyon salınımı bırakıyor. Hidrojen yakıt hücresi teknolojisinde güç üretimi sırasında bir katalizöre ihtiyaç duyuyor. O katalizör tabii ki platin. Bu doğrultuda ülkelerin de hidrojen yakıt hücresi teknoloji yatırımına ve tüketimi konusunda teşvikler sürüyor. Son zamanlarda hidrojen enerjisi yatırımları artan ülkemizde de hidrojen enerjisi trendinden payına düşeni alma arzusunda. Yenilenebilir enerji yatırımların artmasıyla öne çıkacak bir diğer kıymetli maden gümüş olacak. Halihazırda gümüşün iletkenlik özelliğinden faydalanmak niyetiyle güneş enerjisinde fotovoltaik panel üretiminde kullanılan gümüşün, artan güneş enerjisi yatırımlarıyla kullanımının daha da artması bekleniyor.

“BOR, HİDROJEN EKONOMİSİNDE ÖNEMLİ BİR YER TUTACAK”

Murat DURAK / Deniz Üstü Rüzgar Enerjisi Derneği (DÜRED) Başkanı

Derneğimizin de iştirakçi olarak yer aldığı Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Platformu “Güdümlü Projesi ile Bandırma Üniversitesi’nde ‘Yeşil Deniz Endüstrisi Eğitim Merkezi’ kurularak denizüstü rüzgâr enerjisi (DRES) konusunda eğitimlerin verilmesi planlanıyor. Projenin hedeflerinden biri de Türkiye’nin ithalatına bağımlı olduğu metanol ve amonyak gibi hidrojen türevlerini yeşil yöntemlerle ve kendi kaynaklarıyla üretmek. Aynı zamanda proje kapsamında Türkiye’nin ilk Sodyum Bor Hidrür Tesisi de kurulacak. Balıkesir’de Sodyum Bor Hidrür Tesisi yatırımı yapılarak bor mineralinin hidrojen depolamadaki avantajları ile enerji sektörüne sağlam bir adım atması sağlanacak ve dünya rezervlerinin yüzde 73’ünü barındıran Türkiye’de bor, hidrojen ekonomisinde önemli bir yer tutacak. Proje aynı zamanda dünya çapındaki 81 vadi projesinden biri olarak listeye dahil edildi. Suyu hidrojen ve oksijene ayırmak için kullanılan elektrolizörler, yenilenebilir enerji ile çalışırlarsa, herhangi bir sera gazı emisyonu olmadan hidrojen üretebilirler. Bu şekilde üretilen hidrojene genellikle yeşil hidrojen denir. Bilindiği gibi, hidrojen üretiminin temeli suyun (H2O) ayrıştırılması. Denizüstü RES, deniz suyu tuzdan yeşil hidrojen üretmek için kullanılabilir. Bu yüzden DRES projeleri talebi karşılamak için gelecekte yeşil hidrojen üretim merkezleri olma potansiyeline sahiptir. Avrupa’da Power-to-X (P2X) olarak adlandırılan bu konsept iki farklı dizayn ile yapılıyor. Birincisi DRES’ten doğrudan üretim; ikinci konsept ise DRES’te bulunan her bir rüzgâr türbininden elektrolizör yardımı ile üretim.

YILDA 480 YENİ MEZUN MÜHENDİS VE TEKNİKER EĞİTİLECEK

GMKA’nın yürütmekte olduğu Re-You başlıklı AB Projesi ile Güney Marmara’da Balıkesir Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitelerine karasal rüzgâr, güneş ve biyogaz için yenilenebilir enerji eğitim merkezleri kuruldu. GMKA Genel Sekreteri Abdullah Güç’ün verdiği bilgiye göre, proje kapsamında ilgili teknolojilerde kurulan yenilenebilir enerji laboratuvarlarında yılda 480 yeni mezun mühendis ve teknikerin eğitilmesi hedefleniyor. Bandırma Onyedi Eylül Üniversite’sinin de denizüstü yenilenebilir enerji santralleri ve hidrojen enerjisi alanında uzmanlaşması hedefleniyor. Bu doğrultuda; “Güney Marmara Hidrojen Kıyısı Platformu” Güdümlü Projesi kapsamında gerçekleştirilecek “Yeşil Deniz Endüstrisi Ar-Ge, Test ve Eğitim Merkezi”nin fizibilitesi ile Türkiye için yeni olan bu teknolojilerde iş gücü yetiştirmek için ilk adım atılmış olacak. 2035 yılına kadar kurulması planlanan toplam 5 GW kapasiteli denizüstü rüzgâr santralleri ve toplam 5 GW kapasiteli yeşil hidrojen tesislerinde çalışacak kapasiteye sahip yeni mezun mühendis ve teknikerlerin bu eğitim merkezinde tam teşekküllü bir ortamda yetiştirilmesi hedefleniyor.

TÜRKİYE PEMBE HİDROJENİ DE İHRAÇ EDECEK…

Nükleer Enerji Araştırma Enstitüsü (NÜKEN) tarafından; nükleer yakıt ve reaktör malzemeleri, radyasyon detektör teknolojileri ve uygulamaları, nükleer reaktör güvenliği ve tasarım çalışmaları, radyasyon ölçer cihaz geliştirme ve üretim çalışmaları, dozimetri çalışmaları, füzyon ve hızlandırıcı teknolojileri araştırmaları ve radyolojik izleme çalışmaları gibi geniş bir alanda yoğun faaliyetler geçekleştiriliyor. TENMAK Başkanı Prof. Dr. Abdulkadir Balıkçı, yakın bir gelecekte Türkiye’de devreye girecek olan Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin ürettiği elektrik enerjisi ile optimum enerji arz ve talep çalışmaları gerçekleştirildikten sonra pembe hidrojen olarak da adlandırılan ve nükleer santralın elektriği ile sudan üretilebilen hidrojen türünün üretiminin gerçekleştirilebileceğini dile getirdi. Balıkçı, “Bu bağlamda, Türkiye enerji ve yakıt çeşitliliğini çoğaltarak enerji güvenliğini artırmak üretilecek pembe hidrojeni ihraç ederek hidrojen pazarında pay sahibi olabilecektir” dedi.

KARBONDİOKSİTİ YAKITA DÖNÜŞTÜRECEK KATALİZÖRLER VE REAKTÖR GELİŞTİRİLİYOR

TENMAK; karbon yakalama, kullanma ve depolama (KYKD) alanındaki çalışmalarını hızlandırdı. Bunlardan biri TENMAK tarafından hazırlanan “Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası.” TENMAK Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Balıkçı, strateji ve yol haritasında Türkiye’de teknolojik açıdan neler yapılması gerektiğinin ihtiyaçlar halinde belirlendiğini ve her bir ihtiyaç için çözüm önerileri hazırlandığını kaydetti. Balıkçı, “Yapılan tüm çalışmalarda yerli ve milli çözümlerle ortaya çıkacak ürünlerin ülkemizin hem 2053 hedeflerine ulaşmasını hem de teknolojik olarak dünyada öncü bir ülke olmamızı sağlayacaktır” dedi.

Türkiye’nin toplam kömür rezervinin yaklaşık 20 milyar ton olduğunu dile getiren Balıkçı, bu rezervin temiz dönüştürme teknolojileri ile hidrojene dönüştürülmesinin Türkiye için büyük önem taşıdığını kaydetti. Bunun için KYKD teknolojilerinin kritik bir rol oynadığını dile getiren Balıkçı, “TENMAK olarak bu kapsamda, Temiz Enerji Araştırma Enstitü bünyesinde yeni bir proje başlattık. Bu projenin amacı, termo-kimyasal katalitik yöntemleri kullanarak karbondioksiti enerji sektöründe kullanılmak üzere yakıtlara dönüşümünü gerçekleştiriyor. Bu amaca yönelik olarak, yüksek performanslı yeni katalizörler ve reaktör sistemi geliştiriliyor” diye konuştu.

TENMAK’TAN YEŞİL HİDROJEN ÜRETİMİNE DESTEK

TENMAK, 2022 yılı sonunda Teknoloji ve Ürün Geliştirme Projeleri Destek Programı kapsamında TENMAK Ar-Ge Teşvikleri Hidrojen Teknolojileri ve Yakıt Hücresi Çağrısı ile Karbon Yakalama, Kullanım ve Depolama Teknolojileri Çağrısı’nda çevrim içi son başvuru tarihini 12 Haziran 2023 olarak güncelledi. Hidrojen ve yakıt hücresi teknolojileri ile karbon yakalama, kullanma ve depolama konularında kamu, üniversite ve sanayi kurumlarını bir araya getirerek Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ticarileştirilebilir teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan bu çağrılar çerçevesinde Teknoloji Hazırlık Seviyesi (THS) en az dört olan projelerin, THS 8 seviyesine çıkarılıp gerçek ortamda kullanılabilecek teknolojik bir ürüne dönüştürülmesi hedefleniyor. Açılan çağrılara göre, destek görmesi uygulanan her bir proje için TENMAK tarafından sağlanan toplam destek üst limiti yıllık bütçe sınırlaması olmaksızın 50 milyon TL olacak. Çağrılara olan ilgiden oldukça memnun olduklarını ve bu kapsamda pek çok paydaşla görüştüklerini belirten TENMAK Başkanı Prof. Dr. Abdulkadir Balıkçı, “Çağrılarla ilgili yaptığımız bilgilendirme toplantılarının ardından ilginin de giderek arttığını gözlemledik. Uygulamada bir sıkıntı yaşanması durumunda, gerekli güncellemeler yapılıyor. Çağrı başvuru süreci hâlihazırda devam ettiği için hangi alanda ilginin yoğunlaştığını bugün için söylemek zor. Ancak, yeşil hidrojen üretimi için destek verdiğimiz elektrolizör teknolojisinin geliştirilmesi ile alakalı büyük bir ilginin olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

TÜBİTAK, HİDROJEN TEKNOLOJİLERİ ALANINDA 20’DEN FAZLA PROJE YÜRÜTÜYOR

TÜBİTAK hidrojen teknolojileri alanında 20’nin üzerinde ulusal ve uluslararası proje yürütülüyor. 2023’te hidrojen dahilinde Türkiye’nin ve bölgenin en büyük ihtiyaçlarından görülen elektrolizör ihtiyacının karşılanması amacıyla “PEM Tipi Elektrolizör Geliştirilmesi Projesi” başlatıldı. TÜBİTAK’tan edinilen bilgiye göre proje kapsamında ise halihazırda korozyona dayanıklı, düşük maliyetli, modüler, uzun ömürlü, 10 kW gücünde ve Teknolojik Hazırlık Seviyesi 7 olan bir elektrolizör geliştirilerek saha uygulamasına hazır hale getirildi.

Diğer taraftan, ilk aşamada AB sathında Birliğe üye ve aday olan ülkeler arasında ortak bir bilim-teknoloji politikasının oluşturulması amacıyla hayata geçirilmiş olan, şimdi ise bölge politikası bağlamında Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerini desteklemek üzere fikriyle yoluna devam eden Avrupa Birliği Çerçeve Programları’ndan, Ufuk Avrupa Programı kapsamında, toplam 95.5 milyar euro’luk bütçe ile Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne katkı sağlanırken, Yeşil Mutabakat kapsamındaki öncelikli alanlara odaklanılıyor. Ufuk Avrupa programı kapsamında, 2021’den bugüne kadar, Türkiye’den, 250’ye yakın proje 120 milyon euroluk bütçe ile Avrupa Komisyonu tarafından desteklenmeye hak kazandı.

“YEŞİL HİDROJEN İÇİN TEŞVİK MEKANİZMALARI OLUŞTURULMALI”

Türkiye Hidrojen Teknolojileri Stratejisi ve Yol Haritası’nda, öne çıkan bazı hedefler ve politikalar şöyle:

“Mevzuatı, “hidrojen üretim, taşıma, depolama ve kullanım” için uygun hâle getirmek. Yeşil hidrojen üretimi ve depolanmasında yerli aksam kullanılmasına yönelik teşvik mekanizması oluşturmak. ‘Yeşil hidrojen’ için sertifika programları oluşturmak. Yerli ve milli teknolojilerin geliştirilerek üretilmesi için Ar-Ge ve Ür-Ge’yi teşvik etmek. Linyit ve organik atıklardan hidrojen ve sentetik gaz üretimi için Ar-Ge çalışmaları yapmak. Karbon salımının azaltılması zor olan sektörler öncelikli olmak üzere ilgili tüm sektörlerde yeşil hidrojenin kullanımının yaygınlaştırılmasını teşvik etmek. Yeşil hidrojen üretimini artırmak için yenilenebilir enerjinin üretim ve kullanım payını yükseltmek. Hidrojen teknolojileri konusunda nitelikli insan gücü yetiştirmek. Mevcut doğal gaz hatlarına hidrojen karıştırılmasıyla ısı sektörünün kademeli olarak karbonsuzlaşma dönüşümüne katkı sağlamak. Hidrojen depolamada başta bor madeni olmak üzere yerli kaynakları kullanmak. Dünya ve özellikle Avrupa pazarına yerli teknolojilerimiz ile ihtiyaç fazlası yeşil hidrojen veya amonyak ihraç etmek.”